''Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul!
Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer.
Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul!
Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.
Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer.
Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul!
Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.
Böyle anlatmıştı Yahya Kemal İstanbul'u. 'Sevmediğim hiçbir yer' demişti İstanbul için. Taşı toprağı altın olan İstanbul birçok şiirin konusu olmuştur.
Çıksak Galata Kulesine bütün bu şehri görmek, eşsiz güzelliğini anlatmak mümkün mü ki? Havası, toprağı, semtleri, mekanları, gökyüzünde uçuşan kuşlar dahi güzel değil mi sizce de?
İki kıtayı bağlayan boğazıyla, Hezarfen'in süzüldüğü yer, Galata Kulesi'nin aşık olduğu yer, Rumeli Hisarı, Göksu, Kanlıca...
Şimdi İstanbul'lu birisine bu şehri tanıt desen, bir edebiyatçı gözüyle bakmadan kötüler burayı. Değişti der. Oysaki kimse farkında değildir ki değişen biziz. İnsanlar. Dünyanın neresine giderseniz gidin illaki kötü bir insanla karşılaşırsınız. Bu durumu bir şehre mal etmek ne denli doğru bilemiyorum. Aslında biz iyi olsak bu şehirde güzel. Çünkü İstanbul insanı boğmaz. İnsanlar boğar bizi. Dar gelmez bu şehir kimseye. Bu şehre aşkla bakanın gözünden ah bir dinlesek keşke. Ah hissedebilsek onun hissettiklerini. Görsek elimizdekinin kıymetini.
Bir şehir ol. Mesela; İstanbul gibi. De ki boğazım kuruyana kadar seveceğim seni!
İstanbul işte böyle konu olmuştur sevgililere. Zaten Galata Kulesi de Kız Kulesi'ne aşık değil miydi? Kız Kulesi'ni bilirsiniz. Şu boğazın ortasında tek başına, bütün zarafeti afeti ve güzelliğiyle insanı büyüleyen yüzyıllardır var olan şaheser. Var olan milyonlarca aşık görmüştür ama kendi yalnız kalmıştır. Bütün bu yalnızlığıyla sıkılırken, karşına inşa edilmeye başlayan Galata Kulesi'ni görür ve bir anda vurulur gösterişli kuleye. Galata Kulesi bütün heybetiyle yükseli vermiş Kız Kulesi karşısına. Galata Kulesi İstanbul'un her yerine hakim ve kudretli duruşuyla öyle yakışıklı gözüküyormuş ki Kız Kulesi'nin aşık olmaması imkansızmış. Galata Kulesi de ilk gördüğü gün aşık olmuş bu denizin ortasındaki kıza. İki aşık yıllarca bakışmışlar birbirlerinin güzelliklerine ama nasıl kavuşur, nasıl dile getirirlermiş ki aşklarını, arada kocaman bir deniz varmış. Kız Kulesi günden güne soluyormuş bu aşkından. Üstelik onun duygularını da merak ediyormuş. Galata Kulesi de aynı merak içinde büyütüyormuş içindeki aşkını. Galata Kulesi dayanamazmış sevdiğini bu halde görmeye ve bir gün ulaştırırım nasıl olsa anlatmış hissettiklerini ona, yazarmış sayfalarca şiirlere, mektuplara. Yazmış ama ne sesini iletmiş ne de yazdıklarını.
Galata Kulesi böyleyken karşısına Hezarfen Ahmet Çelebi çıkıvermiş. Bir gün tepesinden Üsküdar'a uçacağını anlatmış. Galata Kulesi rica etmiş yazdığı mektupları ulaştırmasını. Hezarfen bu isteği kabul etmiş. Almış mektupları koynuna ve bırakmış kendini koca kuleden boğaza ama o esen rüzgar mektupları denize düşürmüş. Kız Kulesi bu mektupları gördüğünde anlamış Galata Kulesi'nden geldiğini ve martılara şarkılar söyleyerek keyiflenmiş. Kız Kulesi artık günden güne güzelleşiyormuş. Aşkının karşılıksız olmadığını gören Galata Kulesi yıllara rağmen daha dikkatli süzüyormuş sevdiğini. İşte bu aşk yüzden ikisi de yıllardır güzellikleriyle büyülüyor insanlığı.
Galata Kulesi'nin Kız Kulesi'ne olan aşkı gibi sonsuzca ve tertemiz bir şekilde İstanbul'u sevmektir en güzeli.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder